Bu evi aramaya onun için
başladık. Mesut Yılmaz, bazen isimleri unutuyorum, inşallah kayıtlarımda
vardır, kendi yardımcılarından bir beyefendi gönderdi bize. Ne haldeler, git
bir bak demiş. Ondan sonra beyefendi gelmiş, ben dışarıdaydım. İşten geldim,
evde annemle oturmuş sohbet ediyordu. Sonradan dedi ki çok özür dilerim sizden.
Buyurun dedim, “Ben geldiğimde, sizi dededen kalma eşyalar içinde bulacağımı
zannettim,” dedi. “Çok özür dilerim, yüzümde herhangi bir üzüntü ifadesi
gördüyseniz bundan,” dedi. O bambaşka türlü düşüncelerle gelmiş. Dedim ki, “Dededen
kalma öyle bir eşya falan yok, olan da zaten müzede. Bir şeyi yokmuş ki nesi
kalsın dedeciğimin, ismi yeter. Sağ olsun, yattığı yer cennet olsun, nur içinde
yatsın. Onu ismi olmasa bugün sizlerle nasıl tanışacaktım.” Her şey böyle
birbiriyle peşi sıra geliyor. Ataşehir’de bir ev tahsis edelim Su’ad Hanım’a
dediler, otursun ömrü vefa ettikçe. Onu da ben kabul etmedim. “Bu benim kabul
edeceğim bir şey değil. Tamam, anneciğime Allah ömür versin, sonsuza dek
yaşasın keşke, benim yanımda kalsın. Fakat öldüğü zaman, emir vaki olduğu zaman
ne olacak. Annem sağ oldukça oturacağız o evde, vefat edince de siz buyurun
gidin diyeceksiniz. Biz de o dedenin torunlarıyız. Bizim o zamana kadar
annemize bakmanın dışında yaptığımız bir şey yok. Ben çalışıyorum bir yerde ama
iki kuruş alıyorum, çalışmış olmak için çalışıyorum. Elimdeki para da hiçbir
zaman kendi başıma bir yer tutmaya, oturmaya yetmez. O zaman ben ne olacağım,
ben de yaşlanıyorum anneme bakarken. İleride güveneceğim herhangi bir şey yok,”
dedim. O zaman, “Biz ne yapalım, edelim, bu evi size alalım,” dediler.
Ankara’dan bir miktar para verdiler, buradaki vilayetten bir miktar verdiler
bize Gardenya Blokları’nda iki oda bir salon, küçük bir yer aldılar. Gittik,
baktık, sağ olsun hiç olmazsa oraya taşınırız dedik. Ancak onu da elimizde
tutamadık şartlardan dolayı.
Bir müddet sonra onu da sattık
ama hemen kullanmadık parayı. Ben onu da sattıktan sonra şöyle düşündüm: 2000
senesi olmuş, artık taşınacağız buraya. Bu parayı ben koyayım bir kenara ki
evin giderlerini, elektriğini, suyunu, sabit giderlerini oradan karşılayayım. Annemin
bir maaşı var ama ne kadar sürecek belli değil. Bizim zaten babadan dolayı üç
ayda bir aldığımız küçücük bir gelirimiz var. Ondan sonra koydum bir köşeye o
parayı ve buraya kiraya taşındık. O zamanlar kira 200 lira mıydı neydi, güzel
bir daire dayadık döşedik. Dayıcığım da yanımızdaydı ama ne yazık ki annemi
kaybetmiştik. Dayım sürekli, “Bir an evvel daireyi yaptır da gidelim,” diyordu.
Evin içini boyatıyorum, tamir ettiriyorum. Annemin kaybından sonra dayım tekrar
hastalandı. Ona da kısmet olmadı buraya gelmek. Evi ilk görmeye geldiğimizde
gelip gördü, beğendi fakat gelip yaşamak nasip olmadı.
O son ev de satıldı gitti
böylece… Satmasaydık diye çok düşündük, fakat emin olun lüzumsuz yere satmadım.
Lüzumu olduğu için sattım, yoksa ev satmak aslında hiç doğru bir şey değil,
çünkü ne olursa olsun bir parça ekmek, bir parça peynir bulursunuz, ama hiç
olmazsa ev sahibini düşünmezsiniz. Ne yazık ki bazen şartlar onu gerektiriyor,
gözünüz hiçbir şeyi görmüyor. Çocukların birtakım sıkıntıları oldu. Diş doktoru
gelinimin başına bir hayli hadiseler gelmiş, muhasebe yanlışlığından dolayı
vergi borçları çok fazla geldi. İnsan bilemez ki, muhasebeyle alakası yok. Muhasebecinin
hatasından başı belaya girdi. Borçlarını ödemek zorunda kaldık. Böyle aksilikler
peş peşe gelmeye başladı. Bir kere ayağınız kaydı mı, bir türlü sırtınızı
doğrultamıyorsunuz. Delikler açıldıkça açılıyor, şurayı kapatayım derken burası
açılıyor. Aman oradan alayım burayı kapatayım derken borç yapıyorsunuz falan. Bizim
son senelerdeki sıkıntılarımız hakikaten istemeden başımıza gelen şeylerdi.
Kimse istemez, elindeki parayı kaybedip de zor durumda kalmak. El âleme
sıkıntılarını anlatıp oraya buraya gidip aman bize yardım edin, çok
sıkıntıdayız demek de doğru değil. Başımıza gelmeyen kalmadı. Bunlar hep
geçicidir diye düşünüyorum, Allah her zaman bir şekilde yardım ediyor. Hakikaten,
çok sıkıştınız mı, her zaman bir yardım eden, bir koşan bulunuyor. Mesela çok
sıkışık bir zamanımda bu Mehmet Bey’le tanıştım, şu kitabı, mektupları ön ayak
olan kişi. Bize hakikaten çok yardım etti. Kendisinin muhasebe bürosu var, mali
müşavir. En sıkıntılı zamanımızda belirdi. Allah vesile ediyor birilerini diyorum,
elini uzatıp para verecek değil, size yardım edecek hali yok, vesile ediyor. “Git
Mehmet kulum, sen bu insanları bul,” diyor herhalde. Sizi de öyle gönderdi diye
düşünüyorum. Bu işe önayak olmanız sizin gönül yüceliğinizdendir, yüreğinizin
büyüklüğündendir. Allah hep vesile oldu, ama en büyük kazancım, sizleri
kazandım ben. Sizi, bu karşımda oturan güzel oğlumu, ailenizi… Sizleri tanımak
bambaşka bir kazanç benim için. O yüzden her zaman için minnettarım, çok teşekkür
ediyorum. Bu bizim hayatımız, benimki bitmiştir artık herhalde.