Selma Argon: Son derece iyidir
kompozisyonum. Aileden gelen bir şey herhalde, hâlâ severim o tip şeyleri.
İlkokulda çok iyiydim, iyi dereceyle bitirdim ilkokulu. Ondan sonra bir sene
benim yatılı Kandillim var. Kandilli’de okumak bir ayrıcalıktı zaten o zaman. Okul
binasının o zamanki hali şimdiki restore edilmiş hali gibi değildi. Oraya beni
yatılı verdiler. Ben çok küçüktüm. Oraya bir sene gittim.
Saçlarım uzun kendim öremiyordum,
büyük ablalar görüyordu. Çok soğuk bir okuldu, sobayla ısınıyordu. Şimdi
restore edilmiş. Geçenlerde bir dergi röportajı için gittim, orada ağırladılar
beni. Bizim koca yatakhane muazzam bir yer olmuş. Ayrıca yatakhanenin
bitişiğinde bir koca oda daha vardı, biz orada yatardık. Hatta yataklardan
birinde Zeynep Tedü ranza arkadaşımdı. Ancak fazla kalmadım ben orada, bir sene
kaldım. Dayım Susurluk’ta İngilizlerin yanında iş buldu, bankadan ayrılmıştı. Hep
beraber Susurluk’a gittik. Ben bir sene erken gittiğim için ilkokula, dediler
ki bir sene bir şey değil, sen çok küçüksün. Toplamda aşağı yukarı bir, bir
buçuk sene Susurluk’ta kaldık. Borasık madenlerinde, İngilizlerin işlettiği bir
yerde. Dayım orada tercümanlık yapıyordu, ben de oradayım. Arkadaşlarım o
İngilizlerin çocuklarıydı. Daha küçüktüm. İngilizce öğrendim o çocuklardan,
anneleri bize ders verirdi. Kışları çok kar yağardı. Güzel bir dönem geçirdik
orada. Oradan Heybeliada’ya döndük. Ben asıl ortaokula Heybeliada’da başladım
tekrar. Kandilli’ye gittiğim bir sene sayılmadı, tekrar birinci sınıftan
başladım. Orada aşağı yukarı iki sene oturduk. Bizim taşınmalarımız çoktur.
Kandilli’den bütün aile Heybeliada’ya geldik, Heybeliada’dan da şimdiki Süreyya
Paşa’ya taşındık. Dedim ya dayım çok eğlenceli, keyifli bir insandı. Güzel
yerlerde oturuyordu. Mesela Çubuklu’da, mesela Susurluk’taki evimiz çok
güzeldi, büyük bir lojmandaydık. Heybeliada’da bütün denizi gören bir evde
oturuyorduk. Dayım bir arkadaşının evini kiralamıştı. Süreyya Paşa’da da o
zaman etraf bomboştu, şimdiki gibi değildi… Ben gittim, plaj yolu duruyor ama
oturduğumuz evi bulamadım. Bir kuleli köşk vardı, onun bahçesinde voleybol
oynardık, müzik dinlerdik, arkadaşlarımız, grubumuz vardı. Orada Erenköy Kız Lisesi’ne
ilk sene yatılı verdiler yine beni. Çok korkuyorlardı, gidip gelemem trenle
diye. Herkesin çocuğu gidiyor ama işte herkesin ailesi başka türlü, bizimkiler
korkuyordu. Bir sene yatılı okudum. İkinci sene isyan ettim, yatılı gitmem artık
diye. O zaman şimdiki trenler de yok, koşup atladığımız trenler var; açık, eski
elektrikli trenlerden… Duruyor ama gecikirseniz koşup atlayabiliyorsunuz.
Gittim geldim bir sene daha. Ondan sonra, üçüncü senenin sonunda Erenköy Kız
Lisesi’nde ortaokulu bitirirken ihtilal oldu, biliyorsunuz 60 senesi.
F.B.:
İhtilalde kaç yaşındaydınız?
Selma Argon: İhtilalde
ortaokul son sınıftaydım. İstanbul’daydım, Süreyya Paşa’da oturuyorduk.
F.B.:
Neler hatırlıyorsunuz ihtilal günlerine dair?
Selma Argon: İhtilalin şöyle
enteresan bir durumu var bizim için. Tabi işitiyoruz, okullar birleşiyor,
yürüyor, kıyamet kopuyor İstanbul’da, Türkiye’de. Ondan sonra ben de tabi hem
yaş icabı, hem de bilmiyorum içten gelen bir şey birtakım arkadaşları
örgütledim okulda. Hafta başında bayrağımızı elimize alıp gideceğiz,
toplanacağız, biz de yürüyeceğiz. Tabi herkes evet evet dedi büyük bir
heyecanla bekliyoruz, yürüyeceğiz. Başımıza ne gelir düşünmüyoruz. Duyuyoruz bütün
gençler yürüyor, bir sürü hadiseler oluyor falan. İnsan o yaşta çok heyecanlı,
atak oluyor. Oradaki kızlardan biri korkup müdire hanıma ve müdür yardımcısına
söylemiş hani böyle böyle bir şey olacak diye. İstiklal Marşı’ndan sonra müdire
hanım hemen beni çağırdı, müdür yardımcısıyla beraber. Aslında çok severlerdi,
fakat o ara okulda böyle bir şey yapılması tehlikeli bir mevzu. Etrafın
dikkatini çekecek bir şey. Bana dedi ki, “Kızım, evladım, böyle böyle bir şey
olmuş. Tamam yapmadınız ama usul icabı ben bir hafta sana izin vereceğim, okula
gelmeyeceksin.” Beni bir hafta uzaklaştırdılar okuldan. Ondan sonra işte
ihtilal oldu. Bu yürüyüşler ihtilalden önce oldu. İhtilal oldu, sokağa çıkma
yasağı ilan edildi. Süreyya Paşa’da, eski minibüs yolundan, askeri cipler geçerdi.
Biz hepimiz sokaktaydık, orada voleybol oynuyoruz, top oynuyoruz. Onlar
geçerken sözde bizi görmesinler diye yerlere yapışıyoruz, çocukluk işte.
İmtihanlar başladı, ortaokul
bitirme imtihanları vardı o zamanlar. Aylardan Mayıs, yazdı. İmtihan dönemiydi
bizim için. Beni birazcık uzaklaştırdılar. İdarenin kulağına gidip bir
soruşturma açılmasın diye. Ben tabi uzaklaştırıldım okuldan diye büyük bir
kahraman gibi eve gidiyorum. Çocukluk hakikaten güzel bir şey ama gençlik ayrı
bir güzel. Ondan sonra imtihanlar başladı. Ortaokulu bitirme imtihanlarımız
vardı. Bitirdim, ondan sonra tatil geldi, o arada hiç başka bir şey düşünmedik.
Liseye başladım. Erenköy Kız Lisesi’ne, lise birinci sınıfa gitmeye başladım. O
arada ablam beni özlediğini bildiren bir haber gönderdi Almanya’dan. Ablam tabi
ilk defa bu kadar uzağa gidiyor. Annem ve dayımla da konuşmuş, acaba Selma
okuluna bir sene ara verip yanıma gelebilir mi diye. Ablam yalnız kalıyor
orada, eşi çalışıyor küçücük çocuğu var falan. Bu nedenle okuldan ayrılıp
Almanya’ya gittim. Aşağı yukarı bir buçuk seneye yakın Almanya’da kaldım. Döndükten
sonra, liseyi dışarıdan bitireyim diye bir sürü kitaplar aldım. O arada
tesadüfen dayımın dostlarından birinin arkadaşı olan, o zaman teğmen olan eşimle
karşılaştık. O da benim resmimi görmüş evde. Aklına koymuş, döndüğü zaman ben annemi
gönderip bu kızı isteyeceğim diye. Paldır küldür görüştük. İlk önce istemedim,
sonra ailem de istemedi. Dayım “Daha çok küçüksün, gel okulu bitir ondan sonra
evlen,” dedi. Ama evlenmek kısmetmiş. Biz evlendik, 1962 senesinin Kasım
ayıydı... Şahitlerimiz de Hayrettin Kara’nın, Süheyla teyzem dediğim, dedemin
manevi kızının oğlu. Rektördü o zaman Hacettepe'de. Şahitlerimiz o ve eşiydi.
Teğmendi İlker, Trabzon’a tayini çıkmıştı. Evlendik ve Trabzon’a gittik. Ben
daha 18 yaşımı yeni bitirmiş, 19’a girmiştim.
F.B.:
Peki, Beyoğlu’ndaki evden çıkartılma hadisesi nedir?
Selma Argon:
Beyoğlu’ndaki evden çıkartılma hadisesi şöyle: Biz Tatvan’dan sonra
Kırklareli’ne tayin olduk. Kırklareli’nde de altı senemiz geçti evli olarak.
İlkay orada ortaokula başladı. Ortaokulu ve liseyi okudu. Orada imtihana girdi.
İmtihanı kazandığı zaman da yine ihtilal oldu biliyorsunuz. O arada da İlker bir
kursa gitmişti Polatlı’ya. Bir trafik kazası geçirdi. İki kere üç aylık,
toplamda altı ay rapor aldı dinlensin diye. Bacağı çatlamıştı çünkü. Ondan
sonra emekli oldu. Emekli olunca geldik. İlkay da o arada İstanbul Üniversitesi
yabancı diller İngilizce bölümünü kazandığı için İstanbul’da. üniversiteye
başlayacaktı. İstanbul’a geldik. Bitti zaten oradaki askerlik durumu, altı
senedir oradaydık. Küçükçekmece’ye yakın bir yerde ev bulduk, bir sene kadar
orada oturduk. Bu arada bizim evde birtakım huzursuzluklarımız vardı eşimle.
İlkay üniversiteye gidiyor geliyor. O aralar geceleri sokağa çıkma yasağı var,
geç oluyor, bazen taksi tutup gelmek zorunda kalıyor. Diğer yandan, İlkay boylu
olduğu için Eczacıbaşı’nda da gençler basketbol takımına yazılmıştı. Çok zor
oluyordu bizim için. Ondan sonra düşündük nereye gitsek, ne yapsak diye.
Beyoğlu’nda Hasnun Galip sokakta, Galatasaray Spor Kulübünün bulunduğu binanın yanında.